- Karşılaşma -


Ben senim, sen de ben.
Birbirimizin başka yüzleriyiz.

Güneşin sabah tatlı ışıkları odamın yarı açık perdesinden içeri giriyordu. Tatlı bir güvercin melodileri Ankara da çoktan günün başladığının habercisiydi.

Yavaşça gözlerimi açıp bir süre yattığım yatağımda derin nefes çalışmaları yaptım ve içimden "acaba bu günün bana mucizeleri neler ?" diye sordum.

Nedensizce iyi hissediyordum. Sanki büyük bir yük omuzlarımdan kalkmıştı. Kabus ve saçma şeyler rüyamda görmemiştim. Hatta bence bu gece hiç rüya görmemiştim.

Bu sırada aklıma birden okulun gelmesiyle hemen başucumda şarjda duran telefonumu alıp saate baktım.
Saat 08:00 di ve günlerde cumartesiydi.
Boşuna panik yaptığımı anlayıp kendime kızdım çünkü zaten telefonumda hafta içi için alarm kurmuştum ve bu alarm sesine kalkmamam gibi bir durum söz konusu olamazdı. Evdeki herkes bu alarm sesine kalkıyordu.

Yataktan kalkıp doğruca banyoya gittim, ışığı açtım ve aynaya yapıştırılmış olan bir postit gördüm.
Üzerinde:

"Günaydın Tanercim. Dün evden erken çıktım ve geç geldim (şirkette işler bu ara çok yoğun, bilirsin ayda bir oluyor böyle) . Geldiğimde çoktan uyumuştun. Rahatsız etmek istemedim. Bu sabahta erken çıkmam gerekti ama sana en sevdiğin sandviçi hazırladım. Mutfakta seni bekliyor :) yiyince bana mesaj atmayı unutma. Bu arada baban dün gece uçakla Amerika'ya gitti bir kaç haftalığına sanırım ona da çok acil bir toplantı ayarlamışlar."

Her zamanki gibi babam iki gün varsa iki hafta yoktu. Umursamaz bir tavırla postiti aynadan alıp buruşturdum ve banyoda duran çöp kovasına şut attım.

Elimi yüzümü yıkamaktan üşendiğim için direk duşa girdim ve ılık suyun altına bedenimi bıraktım.
Kalbim suyun akışına senkronize bir ritim tutuyordu sanki. Bedenimi suyun altındayken daha net duyuyordum. Anılar beynimi yokluyordu. Yaşanmışlıklar sanki bir rüya gibi aklımı karıştırıyordu.

Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Aklıma Uras geliyordu. Ve tonla soru. Eskiden bu kadar sorgulamazdım. Sanırım gerçek olmadığını, bir hayal ürünü olduğunu kendimi bende inandırmıştım ama uğraşmak istedim, kafamı bir şeylerle meşgul etmek istedim. Ta ki o güne kadar. O gün onu o cafenin girişinde görene kadar.

Gerçekler yüzüme çarptı. Nasıl olur da bir şeyin hem gerçek hem de hayali olduğuna körü körüne inanabildim? Nasıl bir çelişkiydi bu ? Ne bekliyordum veya ben ne istiyordum ?
Aşık mıydım ona ? Bence hayır bu bir aşk değil bu tamamen farklı bir çekim. Aşktan da öte bir şey.
Bir sebebi olmalı. Rüyalarımın bir anlamı olmalı.
Onu hem bu kadar tanıyıp hem de asla tanımamamın kesinlikle geçerli bir sebebi olmalı ?

Banyodan çıkıp üstüme siyah keten bir gömlek altıma da ona uyum sağlayacak keten bir pantolon giydim ve mutfağa gidip annemin bana hazırladığı sandiviçi yedim.

Bu gün Kızılay'a gidip üniversitedeki derslerimin notlarını alacaktım. Onadan sonra da her zamanki gittiğim cafe de oturup biraz vakit geçirmeyi planlıyordum.

Kendimle vakit geçirmek bana iyi hissettiriyordu. Sanki kendimle etkinlik yapmak bana daha iyi geliyordu. Çünkü belki de gerçekten arkadaşım diyeceğim kimse yoktu hayatımda.

Kızılay'a varır varmaz hemen matbaaya yakın olan metro alt geçidinden çıkıp notlarımı aldım. Daha sonra 10-15 dakikalık yürüme mesafesinden sonra Karanfil sokağın en sonunda bulunan "AURA" cafeye girdim ve her zamanki masama oturdum.

Ben bu cafeye ilk geldiğimde: köşede, iki kişilik, dört tarafı tavana asılı canlı sarmaşıklar bulunan ve sanki cafeden bağımsız ama bir o kadar da bağlı bir masaya oturmuştum. Bilmiyorum bir şey beni o masaya çekmişti sanki.
O zamanlar bu kadar popiler ve kalabalık değildi çok sakindi bu yüzden çoğu masa boştu ama ben orayı seçmiştim, orada hiç bir mekanda olamadığım kadar rahattım .

Burada önceden genellikle 5-6 kişi olurdu ama sonradan mekan patladı herkes buraya gelmeye başladı ki artık randevulu çalışıyorlardı. Ama ben çok eski müşterileri olduğum için o köşedeki iki kişilik masa bana her zaman rezerveydi.

Cafenin kapısından grip çalışanları selamladım. Açıldığından beri hiç eleman değiştirmemişlerdi bu yüzden hepsi artık arkadaşım gibiydi. Tabi patronları Ekin beyde.

Herkes her zamnki gibi çok pozitif ve mutluydu çünkü kural buydu:

"Daima hayata gülümse çünkü bütün evren senin için çalışıyor.."

Masama oturdum ve kendime bir fincan filtre kahve yanına da bol çikolatalı sansebastian söyledim.
Büyük bir afiyetle keyfime bakarken gözüm birden kapıya kaydı sanki bir şey beni tetiklemişti, önceden haber gelmiş gibiydi.

Ve evet yine oydu.
Boşuna değildi bu kadar tesadüf.
Boşuna değildi bu çekim.
Bedenim ve onun bedeni bizi aynı ortama getiriyordu. Adeta güçlü bir manyetizma gibi.
Fizik kurallarına aykırı olan. Farklı bir çekim. Kanıtı olmayan bir şey.
Bu dünyadan değildi, belki de değildik
Farklı bir boyut, farklı bir gezegen
Ama neden ?

Comment