6



"Ben hallederim. Sen mutfağa in."

"Taehyung-"

"Sorun yok Bogum, in hadi"

Bogum, söylediklerimi onaylamış ve odadan çıkıp aşağıya inmişti. Bakışlarımı yavaşça pikabın önünde oturan oyuncağa çevirmiştim. Korkmuyordum, içimde hiç bir ürperti de oluşmamıştı. Yavaş adımlarla bebeğe doğru yaklaşmış ve önünde diz çökmüştüm. Bedenini yavaşça kendime çevirdim.

"Neden bunu yapıyorsun? Sana hiç bir zararım yok, kimseye bir zararım yok. Kurallara da uyuyorum ama sen beni rahat bırakmıyorsun."

Bana hala donuk bakan yüzle derin bir nefes almış ve sözlerime devam etmiştim.

"Jungkook eğer böyle yaparsan buradan giderim, beni bir daha göremezsin."

Böyle bir şeyi yapabilir miydim bilmiyordum. Yapmam gerekiyordu ama korkuyordum. Önümdeki oyuncak bebeğin güçlerinden ve yapabileceklerinden korkuyordum.
Eğer öylece çekip gidersem sinirlenmesinden ve bana bir şey yapmasından korkuyordum.

Dışarıya sıkıntılı bir nefes verip oturan bebeği hızla kucağıma almış ve odasına götürmüştüm. yatağına yatırıp üzerini örtmek için hafifçe bebeğin üzerine eğilmiştim.

"Bugün hep yaramazlık yaptın. O yüzden sana masal okumayacağım. İyi uykular Jungkook"

Sırıtarak ışığı kapatmış ve odadan çıkmıştım. Merdivenlerden inerken bu evden nasıl kurtulacağımı düşünmüştüm. Ne yapıp edip bu evden gitmem gerekiyordu. Hayatımı bir oyuncak bebeğe adayamazdım.

Mutfağa girdiğimde Bogumun yanına ilerlemiş ve tezgahta kahve hazırlayan bedenin arkasından sarılmıştım. Sarılışım ile Bogumun kıkırtısı kulağıma dolmuştu.

"Al bakalım."

Bana uzattığı kupayı dikkatlice elime almıştım. Sıcak olduğu için küçük bir yudum almıştım.

"İstersen bahçeye çıkalım?"

"Aslında biraz uyusam iyi olacak."

"O zaman birlikte uyuyalım. seni asla tek bırakmam."

Gülümseyerek karşımdaki bedeni onaylamış ve kahvemden bir yudum daha almıştım. Evet Bogum bana iyi geliyordu ama kendi içimde hala şüphelerim vardı. Uzun ilişkim yeni bittiği için bir boşluğa düşmüş ve bu boşluğu da Bogumla dolduruyor olabilirdim. Onunla birlikte güzel vakit geçiriyordum ama ona ümit vermekte istemiyordum. Hem yakınlığımızı bozmak istemiyordum hemde onu üzmekten korkuyordum.

Daha az önceki olay olmasaydı büyük ihtimalle şu an sevişiyor bile olabilirdik. Bunu yapmam kesinlikle hataydı. Daha hislerimden bile emin değilken bu şekilde yakınlaşmak Boguma daha fazla umut vermek demekti.

"Ne düşünüyorsun?"

Daldığım düşüncelerken karşımdaki adamın sesi ile çıkmış ve hafifçe gülümsemiştim. Omzumu silkerek onu geçiştirmiş ve elimdeki kahve bardağını bir kenara bıraktım.

"Uykum geldi hadi uyumaya gidelim."

Bogum da benim gibi elindeki bardağı tezgaha bırakmış ve elimden tutarak benimle birlikte üst kata çıkmaya başlamıştı.

İlk defa birlikte uyuyacaktık..


Gözüme giren güneş ışınlarıyla birlikte sinirle gözlerimi aralamıştım. Güneş sabahları odama çok giriyordu ve bu beni çok rahatsız ediyordu. Her gece de perdeyi çekmeyi unuttuğum için sabahlara sinirli başlamak zorunda kalıyordum.

Üzerimdeki yorganı hışımla atmış ve yan tarafıma bakmıştım. Bogum yoktu. Hafifçe kaşlarımı çatarak yataktan kalkmış ve hemen karşımda bulunan Jungkook'un odasına girmiştim. Jungkook gece aynı bıraktığım gibi yatağında yatıyordu.

"Günaydın kook"

Gülümseyerek yataktaki bebeğe ilerleyip yavaşça kucağıma aldım. Aşağıdaki tıkırtılara bakarsak Bogum aşağıdaydı.

Kucağımdaki bebekle yavaşça merdivenleri inip mutfağa ulaştığımda tam da tahmin ettiğim gibi Bogum kahvaltıyı hazırlıyordu.

"Günaydın."

Gülümseyerek kucağımdaki bebeği yavaşça masaya bırakmış ve masaya bir şeyler koyan bedenin yanağına ufak bir öpücük bırakmıştım.

"Günaydın."

Bogum da aynı şekilde yanağıma bir öpücük bırakmıştı. Gülümseyerek Jungkook'un yanındaki sandalyeye oturmuştu. Şu anlık güzel ve mutlu hissediyordum ama ne yapıp edip benim bu evden kurtulmam gerekiyordu.

Ortamda duyulan zil sesi ile kaşlarımı hafifçe çatmıştım. Kim gelmiş olabilirdi ki?

"Ben bakarım"

Söylediklerimden sonra masadan yavaşça kalkmış ve dış kapıya doğru adımlamıştım. Kapıyı yavaşça araladığımda karşımda gördüğüm bedene şaşkınlıkla bakmıştım.

Bu adam da nereden çıkmıştı!

"Selam Taehyung"

Bana gülümseyerek bakan bedene istifimi bozmadan sert bir ifadeyle bakıyordum.

"Ne işin var burada?"

"Beni içeriye davet etmeyecek misin?"

"Ne işin var dedim."

sert sesimle söylediklerimden sonra karşımdaki beden beni takmadan yanımdan geçip içeriye girmişti.

"Hey! Buraya böyle giremezsin!"

"Taehyung sadece konuşmaya geldim. Sorun çıkarma."

İçeri giren beden beni dinlemeden ilerlemişti. Hızla peşinden gelerek mutfağa girdiğimizde Bogum anlamayarak bize bakıyordu. İşlerin karışmaması için içimden Tanrıya dualar ediyordum.

"Taehyung bu kim?"

"Ben Jiyong, Taehyung'un eski sevgilisiyim."

Bogum oturduğu yerden yavaşça kalkarak bizim yanımıza gelmişti. Olaya el atmam gerektiğini düşünerek hızla Bogumun önüne atıldım.

"Bak ben diğer oda da konuşup geleceğim. Sen beni burada bekle"

Bogum ağzını açıp tam itiraz edecekken tekrar konuştum.

"Lütfen."

Bogum ısrarım karşısında sonunda beni onaylamış ve arkamdaki bedene son bir bakış atarak tekrar eski yerine oturmuştu. Bogumun gitmesi ile arkamı dönmüş ve hala saçma bir şekilde gülümseyen bedene bakmıştım.

"Yürü"

Jiyong'un yanında geçip
Mutfaktan çıkmamla o da arkamdan gelmişti. Daha önce neredeyse hiç kullanmadığım oturma odasına girmiştim. Jiyongta benimle girip ardından kapıyı kapatmıştı.

"Evet, anlat ne anlatacaksan."

"İçerideki yeni sevgilin mi?"

İmalı sorusu karşısında sıkıntılı bir nefes verip kollarımı göğsümde bağladım. Sinirimi bozuyordu. Onca şeyden sonra bir de hesap sorma hakkına sahip olduğunu düşünüyordu.

"Ne istiyorsun?"

Sorduğu soruyu es geçerek soruyla karşılık vermiştim. Sevgilim deseydim sorun çıkaracaktı ve ben daha fazla sorunla uğraşmak istemiyordum.

"Ben seni özledim."

"Ama ben seni özlemedim."

Aslında Üzülüyordum ama ayrıldığımıza değil, eskiden çok değer verdiğim bir adamla bu hale düşmemize gerçekten çok üzülüyordum. Keşke diyordum, keşke ilk tanıdığım adam olsaydı karşımda da hemen onu affedebilseydim. Ama olmuyordu, karşımda sevdiğim adamı değilde resmen başkasını görüyordum.

Jiyong sessizliğini bozarak bana bir iki adım yaklaşmış ve yüzündeki çaresizlikle tekrar konuşmuştu.

"Bir şans daha veremez misin ilişkimize?"

"Bu ilişki bitti, kabullen. Lütfen daha fazla sorun çıkarma ve git buradan."

"Bari biraz daha durayım yanında. Seni özledim."

Evet demek istemiyordum ama hayır demekte içimden gelmiyordu. Onunla vakit geçirmek istemiyordum fakat karşımda çok üzgün duruyordu ve git demek biraz ağır olacak gibiydi. Aslında bir yanımda ona inanmıyordu. Çünkü Jiyong gerçekten son zamanlarda çok değişik bir insana dönüşmüştü.

"Tek şartla kalabilirsin, bogumla sorun yaşamayacaksın. En ufak kavganızda kendini kapının dışında bulursun."

"Tamam kabul"

Bogumu bir şekilde ikna etsem bile Jungkooku ne yapacağımı bilmiyordum. Kuralların arasında misafir yok diyordu. Misafirleri sevmiyordu ve Jiyongu ekstradan sevmeyecekti.

"Bizimle kahvaltıya gel"

Söylediklerimden sonra bir cevap beklemeden hızla kapıya yönelmiş ve odadan çıkmıştım. Mutfağa girdiğimde enerjimin düşük olmaması için hafifçe gülümsemiş ve eski yerime oturmuştum. Hemen ardımdan Jiyongta mutfağa girmiş ve Jungkook'un yanına oturmuştu. Sanırım hala Jungkooku fark etmemişti.

Jiyongun masaya oturmasıyla Bogum anlamaz bakışlarını bana göndermişti. Neyseki Bogum, Jiyong gibi sorun çıkaran biri olmadığı için sessiz kalıyordu.

"Jiyong sadece bir kaç saatliğine bizde kalacak"

Bogumun moralinin bozulduğunu fark etsemde sesini çıkarmadan kahvaltıya devam etmişti. Şu an sadece benim için sessiz kaldığının farkındaydım. Şu masadan kalktığımızda onun gönlünü kesinlikle alacaktım.

"Taehyung baktığın çocuk nerede?"

Jiyong'un sorusu ile hafifçe sırıtmış ve elimle yanımdaki Jungkooku göstermiştim. Jiyong gülümseyerek kafasını Jungkooka çevirmişti. Fakat gördüğü yüzle, yüzündeki gülümseme anında silinmişti. Jiyong, kaşlarını çatarak Jungkook'un yüzüne eğilmiş ve parmağı ile porselen yüzünü kontrol etmişti. Bogumun da hafifçe sırıttığını görmemle bu işten eğlenen tek kişi olmadığımı anlamıştım.

"Taehyung dalga mı geçiyorsun?"

"Hayır dalga geçmiyorum, ciddiyim."

Jiyong yüzünden atamadığı şaşkınlık ile bakışlarını bi bebekte bi de bende gezdiriyordu.

"Gerçekten oyuncak bebeğe mi bakıyorsun?"

"Jiyong, kahvaltını yap."

Söylediklerimden sonra Jiyong, omuz silkmiş ve önüne dönerek kahvaltısını yapmaya başlamıştı. Bende boşalan bardağımı alarak ayağa kalkmış ve tezgahtaki kahveden biraz daha katmıştım.

"Bogum, benim yerime Jungkooku ormanda yürüyüşe götürebilir misin?"

"Tabiki, ufaklıkla gezeriz biz"

Bogumun söyledikleriyle ben kıkırdasam da Jiyong hala ikimize anlamaz gözlerle bakıyordu. Haklıydı, bu durumu anlamakta bende çok güçlük çekmiştim.

Bazen düşünmüyor değildim, oyuncak yerine gerçek bir bebeğe baksaydım ne olurdu diye. Bogum kahvaltıyı hazırlarken ben Jungkookla ilgilenseydim veya ben mutfakla ilgilenirken Bogum Jungkooku gezmeye götürseydi. Bu aktiviteleri gerçek bir bebekle yapmak çok iyi olurdu.

Bogumla evli bir çift gibi olabilirdik.


Elimin tersi ile yanan gözlerimi silmiş ve elimdeki bıçakla önümdeki soğanı doğramaya devam etmiştim. Ah ben yemek yapmayı bilmezdim ki!

Genelde öğünlerimi pratik yemeklerde veya dışarıdan aldığım yemeklerle geçiştirirdim ama maalesefki buraya öyle her lokanta yemek getirmiyordu ve evde yemek yapmakta bana düşüyordu.

Bogum Jungkook'u dışarıya çıkarmıştı ve geldiklerinde onlara yaptığım yemekten yedirmek istiyordum. Neyseki zamanımız güzel geçiyordu. Jiyong da içeride uslu uslu film izliyor ve kendi halinde takılıyordu. Tek dileğim bugünü bir kavga olmadan bitirebilmekti.

Sonunda kesmeyi bitirdiğim soğanları birazcık zeytinyağı ile tavaya koymuş ve ocağa almıştım. İnternetten baktığım bir tarif vardı ve umarım güzelce yapabilirdim.

Tezgahtaki biberleri elime almış ve ince olmasına dikkat ederek doğramaya başladım. Mutfakta hissettiğim bedenin varlığı ile Jiyong'un geldiğini anlasamda arkamı dönme gereğinde bulunmamıştım. Arada bir geliyor dolaptan atıştırmalık bir şeyler alıp geri gittiği için artık onu görmezden geliyordum.

Dikkatle doğradığım biberleride ocağın üzerindeki tavaya dökmek için hareket ettiğim esnada tezgaha koyulan eller ile duraksamıştım. Kafamı hafifçe yana çevirdiğimde Jiyong'un yüzündeki sırıtma ile bana baktığını görmüştüm.

"Jiyong, amacın ne?" 

Arkamdaki beden iki elinide tezgahta iki yanıma yaslayarak beni tezgahla kendi arasına almıştı. Önceden olsa bu hareketi hoşuma giderdi ama şu an onunla bu derece yakın olmak beni çok rahatsız ediyordu.

"Sen beni özlemedin mi?"

"Hayır özlemedim. Git."

Gitmesini söylediğim halde arkamdaki beden varlığını sürdürmeye devam etmişti. Onunla düzgün bir şekilde ayrılacak ve eski bir dostum olarak kalacaktı. Uzun bir ilişkimiz olduğu için benim gözümde hep değerli kalacağını düşünüyordum ama her hareketi ile günden güne gözümden düşüyordu.

Kapının açılma sesi ile sonunda arkamdaki bedenin çekilmesi ile derin bir nefes almıştım. Elimdeki biberleri tezgaha bırakarak gözlerimi kapatmış ve kendime gelmeye çalışmıştım.

"Biz geldik"

Kucağındaki bebekle içeriye giren bedene dönerek gülümsemiştim. Eğer bu olanı Boguma söyleseydim iyi şeyler olmayacaktı bu yüzden sessiz kalmak en iyisiydi.

"Hoş geldiniz! Size çok güzel bir yemek yapıyorum."

Bogum Jungkooku sandalyeye bırakarak yanıma gelmiş ve yaptıklarımda gözlerini gezdirmişti. Göz ucuyla Jiyonga baktığımda bir şey demeden hızla mutfaktan çıkıp gitmişti. Boguma bu olaydan bahsederek bir sorun çıkmasını istemiyordum. En fazla bir kaç sonra gidecek bir adam yüzünden sinirlerimin bozulmasına gerek yoktu.

"İyi misin sen?"

Bogumun şüpheli ses tonuyla bakışlarımı ona çıkarmış ve bir şey belli etmemek amacıyla hızla gülümsemiştim.

"Tabiki iyiyim."

Bogum inanmış gibi görünmese de daha fazla üstelemediği için rahatlamıştım. Bakışlarımı Jungkook'a çevirdiğimde tekrar konuşmuş ve hızla konuyu değiştirmiştim.

"Ah Jungkook'un üzerini değiştireyim. Benim yerime ocağa bakarsın sen"

Sırıtarak yanımdaki bedenin yanağına ufak bir öpücük bırakmış ve hızla masada oturan bedene yönelmiştim. Jungkooku kucağıma alıp üst kata çıkarken koridordaki Jiyongu görmemle bakışlarımı yere indirmiştim. Onunla ne göz göze gelmek istiyordum ne de muhabbet içine girmek istiyordum. Benden uzak olması en iyisiydi.

Yanından geçip merdivenlere yöneldiğimde Jiyong'un konuşması ile duraksamıştım.

"Görüşeceğiz Taehyung."

Söylediklerinden sonra yüzüne dahi bakmadan hızla merdivenleri çıkmıştım. Ne demeye çalışmıştı? Hiç bir şey yapamazdı, bana dokunmaya dahi kalkamazdı. Gerginlikle kalbim sıkışmış ve derin bir nefes almıştım. Bu adamı en başından eve bile almamam gerekiyordu.

Jungkook'un odasın girdiğimde tamamen yerlerde olan moralim ile dolaba ilerlemiş ve bir kaç kıyafet çıkarmıştım. Aklım tamamen Jiyong'un dediklerine kaymıştı. Ne demeye çalışmıştı ki? Bana zarar mı verecekti yada Boguma bir şey yapabilir miydi? Onunla arkadaşça ayrılmak istemiştim, yardıma ihtiyacı olduğunda bana yazabileceğini bile söylemiştim ama o işleri daha da kötü bir hale getiriyordu.

Bu adamın ne yapacağı belli olmazdı. Mutfakta bana yakınlaşmaya çalışması bile beni yeterinde korkutmuştu. Bu adam böyle bir adam değildi ama son zamanlarda gerçekten çok değişik bir insana dönüşmüştü.

Tedirginlikle elime aldığım kıyafetlerle yatakta oturur pozisyonda olan oyuncağın önünde diz çökmüştüm.

"Jungkook, bana yardım et. Lütfen."


Saatler geçmiş ve akşam olmuştu ama Jiyong hala gitmemişti ve bu da yetmezmiş gibi her gördüğünde saçma sapan imalarda bulunuyordu. O normalde böyle biri değildi ama ayrılmamız onu gerçekten sinirlendirmiş olmalıydı. Zamanında canımı verecek kadar güvendiğim adamdan şu an deli gibi korkuyordum.

"Taehyung!"

Aşağıdan adımın sinirle bağırılması ile anlamayarak oturduğum yataktan kalkmıştım. Bağıran kişi Jiyongtu ve niye bu denli bağırıyordu?

Meraklanıp hızla odamdan çıkıp aşağı kata inmiş ve oturma odasına girmiştim. Jiyong ayakta duruyor ve sinirle olduğu yerde ileri geri adımlıyordu.

"Neler oluyor?"

Benim meraklı sesimi duymasıyla öfke saçan bakışlarını kaldırarak yüzüme bakmış ve yüksek sesi ile tekrar konuşmuştu.

"Kim yazdı bunu!"

Jiyong'un parmağı ile gösterdiği yere baktığımda camdaki yazıyı görmüştüm.

Siktir git!

"Sen mi yazdın bunu!"

Bakışlarımı yavaşça aşağıya indirdiğimde camın hemen altındaki koltukta oturan Jungkook'u görmüştüm.

"Jungkook.."

"Hah! Bebeğin yazdığını mı söylüyorsun?"

Jiyong sinirle bağırmaya devam etmiş ve sert adımları ile Jungkooka ilerleyip onu kucağına almıştı. Jungkooku almasıyla endişeyle yanına adımlamıştım.

"Jiyong, bebeği ver"

"Bu evde senden başka kimse yok! Kim yazdı bu yazıyı!"

Karşımdaki bedenin bağırarak konuşması ile aynı şekilde bağırarak karşılık vermiştim.

"Bilmiyorum! Yeter ki şu bebeği bırak"

"Neler oluyor?"

Arkamda Bogumun sesini duymamla bakışlarımı oraya çevirmiştim. Bogum hızlı adımlarla yanımıza gelmiş ve anlamayarak ikimize bakmıştı. İşlerin daha da kötüye gitmesini istemiyordum o yüzden bir an önce bir şeyler yapmam gerekiyordu.

"Belki de bu saçma yazıyı sen yazdın ha?"

Jiyong, Boguma sert sesiyle konuşmuş ve camdaki yazıyı parmağı ile göstermişti. Bogum yazıyı görmesi ile bakışlarını Jungkooka çevirmişti. Şu an ikinizde aynı şeyi düşünüyorduk.

"Bebeği bırak"

Bogumun söyledikleriyle Jiyong gülümsemişti ama bu gülümseme samimiyetten tamamen yoksun ve sinir bozucu bir gülümsemeydi.

"Sizin neyiniz var! İkinizde bu bebeğin canlı olduğunu mu düşünüyorsunuz?"

"Jiyong! Senin sandığın gibi değil, her şeyi anlatacağım sana lütfen sakin ol konuşalım."

Jiyong beni dinlememiş ve elindeki bebeğin sadece kolundan tutarak bedenini boşlukta ileri geri sallamaya başlamıştı. Yaptığı hareketle korkmuş ve ona bir adım atsamda eliyle beni durdurmuştu. Sinirden gözü dönmüş bir vaziyetteydi ve Jungkook'un ona bir şey yapmasından korkuyordum.

"Demek bu bebek canlı?"

Sinirli ama sakin çıkan sesi ile konuşmuştu. Elinde hala sallanan bebekle bizden geriye doğru adımlamış ve yavaşça etrafına bakınmıştı. Ne yapmaya çalıştığını anlayamasam da şu andaki tek dileğim bebeğe bir zarar gelmemesiydi. Eğer bebeğe bir şey olursa buradan hiç birimiz sağ çıkamazdık.

"Demek bana bu saçma yazıyı yazan bu bebek?"

Daha fazla dayanamayarak Jiyonga doğru atıldığım esnada karşımdaki beden daha da sinirlenmiş olmalı ki elindeki bebeği havaya kaldırıp porselen kafasını sertçe ortadaki sehpaya çarpmıştı.

Etrafa dağılan parçalar ve paramparça olmuş bir bebekle Şaşkınlıktan ağzım ve gözlerim eş zamanlı olarak açılmıştı.

Jungkook... tamamen parçalara ayrılmıştı.

İdrak edememiş ve öylece yere saçılan porselen parçalarına bakıyordum. Jungkook'un kafası tamamen tuzla buz olmuştu.

"Sen ne yaptın?"

Şaşkınlıktan dolayı kısık çıkan sesimle Jiyong bir şey dememiş ve elinde kalan bebeğin bedenini yere fırlatmıştı.

"Buradan gitmemiz gerekiyor."

Bogum bir şeyler söylese de aklım hala idrak edemiyordu. Resmen bebek parçalara ayrılmıştı ve bu hiç iyi değildi.

Şamdanların yere düşmesi ve duvardan gelen sesler ile korkuyla bakışlarımı o tarafa çevirmiştim. Bir kaç tablo yerinden sallanıyor ve duvarın içinden tıkırtılar geliyordu.

"Bu da ne?"

Jiyong anlamayarak etrafına bakınmıştı. Ah! Her şey onun yüzünden başımıza gelmişti bir de ne olduğunu soruyordu.

"Buradan sesler geliyor."

Jiyong sesin geldiği duvara adımlamış ve kulağını hafifçe duvarda asılı duran boy aynasına yaslamıştı.

"Buradan hemen gitmemiz gerekiyor!"

Bogum gitmemizi söylese de Jiyong umursamamış ve aynayı incelemeye devam etmişti. Ben transa girmiş gibiydim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyor ve öylece olanları izliyordum.

Dakikalar sonra aynanın bir anda parçalanması ve Jiyong'un yere düşmesi ile korkuyla çığlık atmıştım. Jiyong'un kafasından akan kanlar ile yaşadığım şoktan çıkıp hızla yerde yatan bedenin yanına gitmiştim.

"Jiyong! İyi misin!"

Yerde yatan bedene seslensem de gözleri kapalı bir şekilde yerde yatıyor ve kafasından kanlar akıyordu.

"Taehyung"

Kırılan camla birlikte oluşan boşluktan duyduğum sesle korkuyla bakışlarımı oraya çevirmiştim. Bu da neydi?

Arkamdaki beden kollarımdan tutarak beni yavaşça kaldırmış ve arkasına almıştı. Boşluktan kendi adımı duyduğuma emindim.

Bir kaç dakika sonra boşluktan ilk önce bir el ardından da bir bedenin çıkmasıyla Bogumun kolunu sıkıca tutmuştum. İnanamıyordum, bu Jungkooktu. Büyük bir adamdı ama o olduğuna emindim.

"Burada bekle"

Bogum kulağıma fısıldadıktan sonra bize donuk bakışlarıyla bakan adama doğru adımlamıştı. Kolundan tutup engellemeye çalışsamda Bogum beni dinlememiş ve yürümeye devam etmişti.

"Jungkook."

Bogumun sakince bir şeyler söylesede Jungkook yüzünde hiç bir mimik oynamadan bana bakmaya devam ediyordu. Şu an nasıl bir ifadedeydim bilmiyordum ama çok korkuyordum. Neler olduğunu dahi idrak edememiştim, tek isteğim bir an önce buradan kurtulmaktı.

Bogumun bir kaç adım daha atmasıyla Jungkook elinde tuttuğu demir çubukla bogumun kafasına sertçe vurmuştu. Korkuyla elimle ağzımı kapatmış ve hızla yere düşen bedenin yanına koşmuştum.

"Bogum, kendine gel"

Dolan gözlerimi ayakta dikilen bedene çevirdiğimde hala donuk bakışlarıyla bize baktığını görmüştüm. Jungkook bakışlarını bizden ayırıp yavaş adımlarla yerdeki porselen parçalarının yanına gitmişti. Ne yaptığımı anlamayarak sessizce hareketlerini izliyordum. Yere eğilerek keskin bir parçayı eline alıp yerde kanlar içinde yatan Jiyonga adımlaması ile ne yapacağını anlamıştım.

"Hayır"

Fısıltımla birlikte hızla ayağa kalkmış koşar adımlarla Jungkook'un yanına gidip kolundan çekmiştim.

"Yapma lütfen"

Bir yandan ağlıyor bir yandan da Jungkooka durması için yalvarıyordum. Fakat o beni dinlememiş ve kolunu elimden kurtararak Jiyong'un yanına eğilmişti. Göz yaşlarımı elimin tersiyle silmiş ve Jungkook'un kolundan tekrsr tutarak Jiyong'un üzerinden çekmeye çalışmıştım.

"Yeter! Sana da zarar vermeyeyim Taehyung"

Jungkook'un yüksek sesle bağırmasıyla korksamda durmamış ve kolumu çekmemiştim. Ama Jungkook'un kolunu sertçe çekmesi ile geriye savrulup yere düşmüştüm. Tekrar atılmak istesemde Jungkook elindeki porselen parçasını sertçe yerde yatan bedenin boynuna saplaması ile olduğum yerde duraksamıştım.

Akan kanlarla ellerimi yüzüme kapatmış ve gözlerimide sıkı sıkı kapatmıştım. Çok korkuyordum, bakmaya ve göreceklerimden çok korkuyordum. Jiyong.. Jiyong ne haldeydi görmeye çok korkuyordum. Kana bakmaya da çok korkuyordum.

Ağlamalarım şiddetlenmiş ve oturduğum yerde seslice ağlamaya başlamıştım. Buradan sağ çıkamayacaktık. Jiyong, ölmüştü fakat ben ve bogum da burada ölecektik. Her şey benim yüzümden olmuştu. Bogumla yakınlaşmasaydım bu durumda olmayacaktı, Jiyongu kovsaydım şu an yaşıyor olacaktı.

Sesli ağlamalarım ve kendi kendime sayıklamalarım arasında yüzümdeki kollarda eller hissetmemle irkilmiştim. Gözlerimi açmaya çok korkuyordum, onun yüzünü görmeye de çok korkuyordum.

"Taehyung"

Jungkook'un, Sanki az önce birisini öldürmemişçesine naif çıkan sesi ile kısıkça bana seslenmişti. Sesinin bu kadar sakin ve huzur verici çıkması beni bir nebze de olsa rahatlamıştı. En azından şu an çok sinirli durmuyordu.

Jungkook yüzümdeki iki kolumuda nazikçe tutmuş ve yavaşça yüzümden ayırmıştı. Ama yinede onun yüzüne bakamadığım için bu sefer de başımı eğmiş ve ağlamaya devam etmiştim.

"Taehyung, yüzüme bak"

"Lütfen, lütfen bana zarar verme"

"Sana zarar vermeyeceğim. Yüzüme bak."

Jungkook bir elimi avucunun arasına alıp nazikçe okşamasıyla biraz da olsa ona güvenmiştim. Bu nedenle yaşlı olan gözlerimi yavaşça aralamış ve bana hafifçe sırıtarak bakan bedenin yüzüne bakmıştım. Gülümsemesi çok içtendi ve o an gerçekten zarar vermeyeceğini düşünmüştüm.

"Benden korkma, sana zarar vermem"

Jungkook bir elini havaya kaldırması ile hafifçe irkilsemde o elini yavaşça saçlarıma atıp okşamıştı. Neden böyle davranıyordu ve biz ne ara bu hale gelmiştik anlayamamıştım.
Jungkook'un dokunuşlarından biraz da olsa rahatsız olduğumu hissetmemle kafamı hafifçe geriye çekmiştim. Hala inanamıyordum, Jungkook resmen karşımdaydı. Nasıl olduğuna dair hiç bir fikrim olmasa da şu an bunu düşünecek bir halde değildim.

Aklıma Bogumun gelmesi ile hızla Jungkooktan uzaklaşmış ve arkamda yatan bedene doğru yaklaşmıştım.

"Bogum"

Bir kaç kere seslensem de hiç bir hareketin gelmemesiyle içimdeki korku daha da büyümüştü.

"Merak etme birazdan kendine gelir"

Arkamda duyduğum sesle sinirli bakışlarımı Jungkooka göndermiştim.

"Neden bunu yaptın?!"

Jungkook'un sessiz kalmasıyla tekrar önüme dönmüş ve Boguma bir kaç kere daha seslenmiştim. Ne yapacağımı bilmiyordum, polis veya ambulans çağıramazdım çünkü Jungkook'un ne yapacağı belli olmazdı. Onu sinirlendirip hem kendi canımı hemde Bogumun canını tehlikeye atamazdım.

Arkamda hissettiğim bedenin varlığı ile bakışlarımı yanıma kadar gelen bedene çıkarmıştım. Bir şey demeden boguma atılmasıyla zarar vereceğini düşünsemde kollarından tutarak onu yerden kaldırıp koltuğa yatırmıştı.

"Sevgili bakıcım, daha fazla korkmana gerek yok sadece bayıldı."

Sinirle hala ukalaca konuşan bedene baktığımda aklıma gelen fikirle hafifçe sırıtmıştım.

"Jungkook, derhal odana! Uyku vaktin geldi."

Jungkook ilk başta anlamaz gözlerle bana baksada ardından bir kaç adımla yanıma gelip sırıtmıştı.

"Uslu duracağım."

Karşımdaki beden önden yürüyerek odadan çıkmış ve hızla ayağa kalkarak peşinden adımlamıştım. Odaya girdiğimizde ışığı açmış ve yataktaki örtüyü yavaşça kaldırmıştım. Jungkook hiç itirazda bulunmadan yavaşça örtünün altına girmesi ile örtüyü üzerine çekmiştim.

"İyi uykular Jungkook"

Arkamı dönüp gideceğim esnada Jungkook kolumdan tutup bedenimi kendine doğru çekmişti. Yattığı yerden yavaşça doğrulup oturur pozisyona gelmişti.

"İyi geceler öpücüğü?"

Tanrım! Karşımdaki adamı öpmem mi gerekiyordu bir de?

"öpücük yok Jungkook, bugünkü cezan bu senin."

"Öpücük!"

Jungkook'un sert sesi ile bundan kaçışım olmadığını anlamıştım. Daha fazla sinirlendirmemek için öpecek ve bu işten derhal kurtulacaktım. Bir kaç adımda yatakta oturan ve kolumu hala tutmaya devam eden bedene doğru yaklaşmıştım.

Ben yanağını öpmeye kalmadan Jungkook elimi tutan elini çeneme atmış ve dudaklarıma kapanmıştı. Bunu yapmasını kesinlikle beklemediğim için afallamış ve gözlerimi kapatarak hiç bir şey yapmadan beklemiştim. Ters bir tepki verip sinirlendirmek istemiyordum bu yüzden sessizce öpmesini beklemiştim.

Jungkook bir eliyle yanağımı okşarken bir yandan da alt dudağımı ağzına alıp hafifçe emmiş ve geri çekilmişti. Gözlerimi yavaşça aralayıp derin bir nefes almış ve sakin kalmaya çalışmıştım.

"Hadi uyku vakti"

Jungkook daha fazla bir şey demeden tekrar yatağa yatmış ve üzerini örtmüştü. Bende ışığı kapatarak odadan çıkmış ve hızlı adımlarla aşağıya kata inmiştim. Planım tam da istediğim gibi ilerlediği için içimde büyük bir mutluluk vardı.

Aşağıya indiğimde koltukta oturan ve kendine gelmeye çalışan Bogumu görmemle gülümsemiştim. Kendine gelmişti ve neyseki uyanabilmişti yoksa işim daha da zor olacaktı.

Bogum beni görmesiyle hızla yanıma gelmişti.

"Taehyung ne oldu az önce?"

"Bogum, çok zamanımız yok, acele edip gitmeliyiz buradan."

Bogumun bir şey demesine fırsat vermeden kolundan tutmuş ve sessiz adımlarla dış kapıya doğru adımlamıştım. Elimden geldiğince sessiz olmaya çalışarak dış kapıyı açmış ve ses çıkmaması için ardımızdan kapıyı kapatmamıştım. Bahçeye çıkmamızla içimdeki mutluluk daha da artarken adımlarımızı hızlandırmış ve bahçedeki Bogumun arabasının önüne gelmiştik.

"Taehyung, gidecek miyiz?"

"Evet, acele etmemiz gerek"

Bogum baygınlık geçirdiği için bir şeyleri idrak etmekte zorlanıyordu ama ona anlatacak zamanımız yoktu. Zaten o da daha fazla bir şey sormadan arabanın kilitlerini açmıştı. Ben ön koltuğa yerleşmiş Bogumda sürücü koltuğa geçip arabayı çalıştırmıştı.

Sonunda buradan Kurtulmuştuk.


Selamlarr

Öncelikle bu bölümü hastalıkla yazıyorum ve gerçekten hiç ama hiç beğenemedim. Tekrar silip yazma gibi bir vaktimde olmadığı için üzgünüm ki bu bölümü böyle atacağım. Yazma performansım baya düştü bu nedenle bu fici uzatmadan bitireceğim.

Ficin başında bir filmden uyarlayarak yazdığımı söylemiştim ve filme göre aslında burada final yapmam gerekiyor ama bu bir taekook fici olduğu için onları buluşturmadan bu fici bitirmeyeceğim. Fakat final çok yakında en fazla 2 bölüm yazabilirim diye düşünüyorum

Umarım beğenmişsinizdir diğer bölümde görüşmek üzere 🤍

Comment